Başlığı okuyunca zihninizde şöyle sorular belirmiş olabilir: Bir ateizm dergisinde neden “evrim köşesi” olsun? Neden ateizm denince insanların aklına ilk gelen konulardan birisi evrim oluyor? Evrimi anlamak ve bilimsel geçerliliğini kabul etmek için ille de ateist mi olmak gerekir; her ateist “evrimci” midir veya her “evrimci” ateist mi olmak zorundadır? Üzerinde bilimsel konsensüse varılmış bir kuram olan evrim teorisi ile tamamen farklı kulvarlarda koşan ateizm felsefesinin sürekli birbiriyle ilişkilendirilmesinin sebebi nedir? Yoksa evrim teorisi ateistlerin tekelinde midir? Ben bütün bu soruların cevabının aslında çok basit ve temel bir yaklaşıma, doğaya ve evrene dair belirgin bir bakış açısına dayandığı kanaatindeyim. Evrim köşesini yazma görevini üstlendiğimde de köşenin ilk yazısını ateizm ve evrim arasındaki ilişkiye ayırmaya karar verdim; çünkü bu konuda kafalarda ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu ve bunun da birçok açıdan her iki kavramın da yanlış anlaşılmasına yol açtığını düşünüyorum. Bu yüzden öncelikle, konuyla ilgili sohbet ve tartışmalara fazlasıyla aşina olduğu için bu yazıdan sıkılabilecek durumda olan okuyuculardan özür dileyerek, sık sık karşılaştığımız bu sorulara ve onların getirdiği hatalı çıkarımlara ilişkin birkaç söz söylemek isterim. Sonraki bölümlerde çok daha bilimsel içerikli yazılar hazırlayacağım, söz :)
Ateizm, insanın gerçeği bulma arayışında vardığı bütünsel bir yargıdır ve cesaret isteyen bir şüphecilik gerektirir. Dolayısıyla kendisini dinden arındırmış, hele de bunu bizimki gibi kapalı bir toplumda yapmayı başarmış bir kişinin belli bir düzeyde sorgulayıcı olacağını, bu sorgulayıcı tavrını hayatın her alanında sürdüreceğini ve bunun bir sonucu olarak da bilimsel bir gerçek olan biyolojik evrim olgusunu benimseyeceğini düşünmemek için herhangi bir sebep yok gibi görünüyor. Ama durumun zaman zaman hiç de öyle olmadığına şahit olabiliyoruz. Ayrıca bilimi kişiselleştirmeye ve bilimsel gerçekleri belli bir kesimin tekelindeymiş gibi göstermeye çalışan insanlarla da karşılaşabiliyoruz. Kendi özel hayatımda çok sık olmasa da karşılaştığım ve sizlerin de karşılaştığınızı düşündüğüm iki farklı yaklaşımı ele alalım: Sayıları az da olsa, kendisini ateist (/agnostik) olarak tanımladığı halde evrime şüpheyle yaklaşan, hattâ bu konuyla ilgili tek bir satır dahi okumadan onu şiddetle eleştiren insanlar gördüm; bunun yanı sıra, dindar olduğu halde evrim kuramını bilime duyduğu güvenden dolayı canı gönülden kucaklayanlar da tanıdım. Bu anlamda evrim ve ateizm arasında kaçınılmaz gibi görünen bir bağ olduğunu; ama bu bağın pratik yaşantımızda kendiliğinden oluşmayabildiğini veya daha da kötüsü, hatalı yaklaşımlara dayandırıldığı için çok çarpık bir biçimde ortaya çıkabildiğini gözlemliyoruz. Bu çarpıklığın sebepleri neler olabilir ve daha da önemlisi nasıl çözümlenebilir?
Çok beğendiğim ve biraz da klişe haline gelmiş bir laf vardır: “Bir fikri öldürmenin en iyi yolu, onu yanlış savunmaktır.” Bu bağlamda her şeyden önce, evrimin ateistlerin tekelinde olduğu dogmasından kurtulmak gerektiğine inanıyorum; bunu da en başta dogmalara açık yüreklilikle karşı çıkan biz ateist ve agnostiklerin yapması önem arz ediyor. Şöyle düşünelim: “Her ateist evrimcidir” cümlesini duyunca ne hissediyorsunuz? Benim bu cümleye ilişkin bir eleştirim var. Birincisi, şu kulak tırmalayan ve her duyduğumda beni rahatsız eden “evrimci” kelimesi. Evrim gerçeğini benimseyen ama bu konudaki gelişmeleri izleyici olarak takip eden; kısacası bu alanda akademik araştırmalar yapmayan ama bilim insanlarının sunduğu bilgileri merakla okuyan, inceleyen ve başkalarıyla paylaşarak savunan bizler, kendimizi neden “evrimci” olarak tabir etme gereği duyarız? Evrim bir inanç veya bir felsefe midir ki müritlere, taraftarlara ihtiyaç duysun? Kendimizi, “bilimsel gerçeklere riayet eden ve sorgulamalarımızı bu verilerin ışığında yapan” kişiler olarak tanımlamamız hem yeterli hem de çok daha doğru olmaz mı? Günümüzde heliosentrikçi (Kopernik; 1543) veya genel görelilikçi (Einstein; 1915) gibi tabirler kulağa ne kadar gülünç geliyorsa, “evrimci” kelimesi de bana öyle geliyor ve acilen kullanım dışı edilmesi gerekiyor. Böylece evrime şüpheyle yaklaşan veya doğrudan reddeden kişilerin kafasında da yanlış bir kavram, sapıkça bir fanatizm algısı uyandırılmamış olur. Ama maalesef şu da bir gerçek ki evrim teorisi, Charles Darwin’in onu bilim dünyasına ilk tanıttığı günden beri savunulmaya ihtiyaç duymuş; düşmanları da çoğu zaman dini görüşleri nedeniyle ona karşı çıkan kişiler olmuştur. Sahte bilim safsatalarıyla silahlanmış ve dinin demagojik gücünü arkasına almış evrim düşmanları, sunulan her kanıtı görmezden gelerek, at gözlükleriyle malum “kutsal savaşlarına” devam etmektedir. Günümüzde de süren bu evrim/bilim düşmanlığı, artık biyolojinin temelini oluşturan bu kuramın okullarda okutulmasını dahi engelleyecek hadsizliğe ulaşmıştır. Dolayısıyla bu bağlamda konuşurken rahatlıkla diyebiliriz ki evet; evrimin hâlâ savunulmaya ihtiyacı vardır. (“Evrimci” kelimesi, bu kapsamda kullanışlı bir tabir olabilir ama ben yine de kullanılmasına karşıyım.) Bu savunma görevini sırtlananlar da çoğu zaman dinsizler olmuş ve gidişata bakılırsa uzun süre de böyle olacaktır. O halde bizlerin yapması gereken şey bu bilimsel gerçeği “tekelimize” almaya kalkışmadan, onu canı gönülden benimseyip özümseyerek desteklemeye devam etmektir. Hattâ daha da ileri giderek diyeceğim ki, evrimi savunmak bizim görevimizdir. Kendimize ve arkasında durduğumuz görüşlere karşı böyle bir sorumluluğumuz vardır.
“Her ateist evrimcidir” cümlesiyle ilgili açıklığa kavuşturulması gerektiğini düşündüğüm bir diğer nokta da şu soruyla bağlantılı: Bir kişi, evrimi öğrenmeden de ateist olamaz mı? Elbette olabilir. İnsanlar sağlam ve dürüst bir akıl yürütme yöntemiyle doğada ve çevresinde gördüklerini sorgulayabilir, bunlardan da mantığın gereği olarak anti-teist argümanlar üretebilir. Zaten birçoğumuz ateizm trenine bu şekilde adım atmadık mı? Beynimizde çakan ufak bir şüphe kıvılcımı, gördüğümüz bariz bir mantık hatası, aklımıza yatmayan ufak bir tutarsızlık, anlamsız bulduğumuz bir ritüel, çağ dışı toplumsal uygulamalar vs... Ama ya bunlar, sorgulama sürecimizde bize yeterli gelmezse? Ya oluşturduğumuz mantık zinciri bir yere kadar gelip orada tıkanırsa ve eldeki bilgiler, merak edilen sorulara ilişkin yeterince doyurucu yanıtlar sunmamaya başlarsa? Ya “bir şeyler” hep eksik kalırsa? Bu aşamada şaşmaz bir pusulanın yol göstericiliğine ne kadar da çok ihtiyaç duyarız! Kendi adıma bunu şöyle örnekleyebilirim: Ben evrim kuramı hakkında zerre kadar bilgi sahibi değilken de kendimi agnostik/ateist olarak tanımlayan bir insandım; ama artık bilimin sunduğu gerçeklerin ışığında, dinsizliğim ve hayata bakışım konusunda eskisinden çok daha sağlam bir zeminde duruyorum. Karşıt fikirlerle çarpışma, ayakları yere basan mantıklı argümanlar üretme ve tabiri caizse “işin arkasını getirme” konusunda kendime ve fikirlerime çok daha fazla güveniyorum. En önemlisi, doğru yolda olduğum hissini pekişmiş olarak, çok daha güçlü bir şekilde hissediyorum. Eminim birçoğunuz da benzer bir durumdadır. Ateizm, doğası gereği evrenin oluşumunu, insanın bu evrendeki yerini ve her şeyin nasıl başlayıp nasıl sona ereceğini sorgular. “Nasıl olmuş?” sorularının cevaplandığı her yol daha da aydınlanır. Bu sorgulamaların büyük bir dilimini de türümüzün bulunduğu duruma nereden ve nasıl geldiği konuları oluşturur. Yaradılış mitinin, Adem ve Havva hikayesinin veya Nuh’un gemisi masalının hayal gücü yüksek, ama bir o kadar da yanıltıcı öğeler içerdiğini bilmek büyük fark yaratır. Sadece insanın değil, bütün canlıların çok yavaş ve aşamalı bir evrim sürecinden geçip bir zamanlar yaşamış ortak atalardan türeyerek bugünkü biçimlerine ulaştığını ve evrilmeye de devam ettiğini bilmek, insanın varoluş sorgulamalarında çok şeyi değiştirir. Bizim dışımızdaki canlıların, insanlar onlardan “faydalansın” diye yaratılmış nimetler olmadıklarını kavramak ve insanın da bu muazzam canlı çeşitliliğine sahip mavi gezegende yaşama ayrıcalığına kavuşmuş bir diğer hayvan türü olduğunu kabul etmek, hayata ve evrene dair tüm bakış açımızı değiştirir. İşte evrim gerçeğinin (ve elbette diğer bütün pozitif bilimlerin) düşünsel evrimimizde oynadığı rol budur. “Evrimci” olmakla, “evrimi de her bilimsel gerçek gibi benimsemek” arasındaki en önemli fark burada ortaya çıkar.
Kanımca burada irdelenmesi gereken bir diğer önemli nokta da, insanların evrim kuramını ne düzeyde öğrendiğinden ziyade neden ve nasıl desteklediğidir. Takdir edersiniz ki her bilimsel konu gibi evrim olgusu da öyle üstünkörü bir araştırmayla, bir iki belgesel izlenerek veya üç-beş yazı okunarak en derin ayrıntılarına kadar kolayca anlaşılabilecek bir konu değildir; iyi bir biyoloji temelinin yanı sıra kapsamlı, yorucu ve yeniliklere açık bir araştırma süreci gerektirir. Ama evrimi benimsemek için onu ille de en ince ayrıntılarına kadar bilmek şart mıdır? Hattâ evrimi destekleyip de alanın bizzat içinde çalışmayan kişilerden böylesi bir bilgilenme düzeyi beklemek doğru mudur? Ben bunun çok da şart olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan, bu noktada ortak bir paydaya varmaktır. Kuramın tüm ayrıntılarını bilmeden de “bu doğrudur’ dememizi sağlayacak, koşullara göre değiştirilemeyecek bir standart koymak yeterlidir. Bu standardı belirlemeden, bilimsel konularda konuşmanın dahi yanılgılara sebep olacağını düşünüyor ve onu belirlememiz halinde gerisinin çorap söküğü gibi geleceğine inanıyorum. Böylece doğru gerekçelerle ve de çarpıtmalara mahal vermeden evrim savunuculuğu yapmak mümkün hale gelir.
Peki, bize rehberlik ederek her daim doğru yolu gösterebilecek bu sarsılmaz standart ne olabilir? Evrenle, “ölüm bizi ayırana dek’ imzasını atacağımız bir evlilik anlaşması yapacaksak, güvenebileceğimiz en sağlam dayanak nedir? Buna verilecek tek bir cevap var: Bilimsel bakış açısını benimsemek ve de ona her daim sadık kalmak. Bilim, elde ettiği verileri, tekrar tekrar test edilip doğrulanabilen kanıtlara dayandırmak zorundadır. Bilimsel veriler nesnel ve sınanabilir niteliktedir; diğer bilimsel verilerle çelişmemeli, tutarlı ve kanıtlarla desteklenmiş olmalıdır. “Bilim” denince, insanların zihninde sık sık şöyle bir tablonun belirdiğine üzülerek şahit oluruz: Sanki bütün bilim camiası dinleri (ve diğer doğaüstü inançları) yok etmek için el ele vermiş, bunu tek bir ortak gaye haline getirerek kendilerini bu yolda amansız bir savaşın neferleri yapmış; kimseleri dinlemeden, kapalı kapılar ardında insanlığı felakete sürükleyecek kararlar almaktadır. Bu yersiz ve oldukça fantastik korku sadece insanların bilime olan güvenini sarsmakla kalmaz, onları bilime düşman da yapabilir. Bir yandan modern tıbbın derdine deva olmasını bekleyen, diğer yandansa modern tıbbın en temel kuramlarına korku ve güvensizlikle yaklaşan insanlar yaratır. Oysa sanılanın aksine bilim camiası hiç de böyle değildir; bilim insanları ortaya atılan bilimsel görüşlere sürekli meydan okur, eldeki verileri tekrar tekrar gözden geçirir ve buldukları sonuçları hep daha da fazla kanıtla desteklemeye gayret eder. Bilim tarihinde, üzerinde evrim teorisi kadar fazla durulmuş, yazılıp çizilmiş ve çürütülmeye çalışılmış çok az konu vardır. Ama gel gör ki her itiraz ve eleştiri, evrim konusunda daha da fazla çalışma alanının önünü açmıştır. Evrim gerçeğinin karanlık zihinlerde yarattığı öfke ve nefret bile teorinin gücüne güç katmış, her adımda yepyeni cevaplar üretip bizzat kendisi de evrilerek düşmanlarını geri adım atmaya zorlamıştır. Dolayısıyla, kişisel inançlara meydan okuyarak tarihin belki de en fazla tepki uyandıran (hattâ nefret edilen) bilimsel teorisi haline gelmiş ve buna rağmen geçerliliğini koruyabilmiş olan, üstelik yeni bilgilerin eklenmesiyle her geçen gün daha da güçlenerek yoluna devam eden evrim kuramının sağlamlığından şüphe etmemizi gerektiren hiçbir neden yoktur. Şunu akıldan çıkarmamak gerekir: Evrim teorisinin düşmanları, bilimin ve bilimsel bakış açısının da düşmanlarıdır. Neyse ki bu karanlık zihniyet insanlık tarihinde her zaman başarısız olmuştur; bizim pusulamız sağlam olduğu ve hep yeni sorular sormaya korkmadığımız sürece de başarısız olmaya mahkumdur.
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle, bilimin ışığında aydınlanmayı seçmiş tüm özgür düşüncelileri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Blog sitesi: http://www.baharkilic.org/ -Özgür Düşünce Hareketi üyesi-