21’inci yüzyıl yeni bir Dünya devini doğuruyor. Çin 2009’da Japonya’yı geçtiğinden beri ABD’nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi durumunda. Yıllardır ABD’den daha hızlı biçimde büyüyen Çin’in, en geç 2030’a kadar dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmesi bekleniyor.
Artan ekonomik gücüyle birlikte Çin, dünya sahnesinde giderek büyük bir oyuncu haline geliyor; otomotivden elektroniğe, ayakkabıdan oyuncağa Çin malları bütün dünyayı sarıyor. Çin’in kültürel zenginliği de dünyaya açılıyor, Çin edebiyatı ve sineması giderek tanınıyor.
Beş bin yıldır yazılı kültürel geleneğe sahip olan Çin medeniyeti, inanç ve felsefi düşünceler açısından da Batı medeniyetinden oldukça farklılaşıyor. Millattan önce 5. yüzyılda yaşamış olan filozof Konfüçyüs, Çin medeniyetine kendi adıyla anılan çok güçlü bir ahlaki ve sosyal öğreti bırakmıştı. Ortadoğu’nun tek tanrılı dinlerinden farklı olarak Konfüçyüsçülük’te, evreni ve dünyayı yaratan mutlak bir tanrı yoktur. Konfüçyüs’ün sözleri ilahi ve dogmatik bir nitelik taşımaz, sadece Çinliler’in günlük hayatına rehber olacak bir öğreti niteliğindedir. Konfüçyüsçülük’ün nadir inanç pratiği, bireylerin baba, dede ve atalarına saygı ve hürmetini bildirmesi, hatta adak adamasıdır.
20’inci yüzyıl boyunca dünyaya açılan Çin’de rasyonalizm ve bilimsel düşünce de yayılmaya başlamıştır. Konfüçyüsçülük’ün akılcı temelleri sayesinde Çin toplumu, bilimsel ve seküler fikirlere Ortadoğu toplumlarının aksine kolayca ve şiddet göstermeden uyum sağlamıştır. 1949’da Mao Zedung’un önderliğinde gerçekleşen Komünist Devrim, Çin toplumundaki akıldışı inanç ve geleneklere savaş açmış, eğitim yoluyla geniş bir sekülerleşme dalgası başlatmıştır.
Çin bugün en güçlü seküler devletlerden biridir, ülke yönetiminin hiçbir basamağında dinsel referanslara yer verilmemektedir. Çin toplumunun büyük bir kısmı kendini “inançsız” olarak tanımlamaktadır. Budist, Hristiyan ve Müslüman azınlıkların, toplum düzenine tehdit oluşturmayacak sınırlar içerisinde dinlerini yaşamalarına izin verilmiştir. Dünya devi seküler Çin devleti, 21’inci yüzyılda dinsel radikalizmden bunalan dünya için adeta sigortadır. Tek tanrılı Batı medeniyetleriyle karşılaştırılınca 2500 yıllık Seküler bir geleneğe sahip olan Çin, dinsel bağnazlık ve radikalliğe müdahale etmekte teredddüt etmeyecektir.
Umuyoruz ki; güçlenen Çin, Dünya sahnesinde her zaman seküler yönetimleri destekleyecek, ekonomik çıkarlar için uygarlık düşmanı hareketlere prim vermeyecektir. Dünya’nın yeni lideri öncekilerin aksine tanrısız olacak ve dünya sahnesinde seküler dalga tekrardan yayılacaktır.
Geçmişte açıkça Hristiyan inancına referanslar veren başkan ve yönetimlere sahip olan ABD, uluslararası müdahalelerinde seküler tepkiler göstermekte yetersizdir. Suriye örneğinde olduğu gibi, seküler ulus devletlere karşı şeriatçı El Kaide uzantılarını desteklemek gibi akıl almaz hatalar yapmıştır.
Kaynakça-İleri Okumalar