Nasıl Ateist Oldum Köşesi

Nasıl Ateist Oldum Köşesi

01/07/2016

Eda Akyol

Merhaba sevgili Ateist Dergi okuyucuları. Nasıl ateist olduğumun hikayesini, bu yazıyla sizlerle paylaşacağım.

1987 Ankara doğumluyum; doğum yılımı yazmamın sebebi, anlatacağım hadisenin kaç yaşımdayken başıma geldiğini anlamanızdır. 1994 yılında okula giderken, karşıdan karşıya geçerken bana bir okul taşıtı çarptı. Derhal hastaneye kaldırıldım elbette. Aynı gün arka arkaya ameliyatlar geçirdim; belime bir platin (dışarıda takılı), sağ üst bacağıma bir platin, vücudumun çeşitli yerlerine iğneler ve tıbbi hortumlar takıldı, bağlandı vs. Kendime geldiğimde yoğun bakım ünitesindeydim; şu an bile unutmadığım ve belki de hayatım boyunca unutamayacağım acılar içerisinde uyanmıştım. Üstüne bir de çocuktum, ama annemle babam yanıma giremiyordu. Acılarım belki aylar sürdü diyebilirim; elbette ben hep ona (Allah’a) dua ettim, ağladım, acılarımı bir an önce dindirmesi, ağrılarımı ve yaralarımı geçirmesi için ona yalvardım; ama aylarca o ağrıların hiçbiri geçmedi. Belki bir yıla yakın bir süre havalı yatakta, yatalak bir şekilde kaldım ve okula gidemedim. 8-9 yaşlarıma geldiğimde, durumu kavramaya başladım. Tanrıya ihtiyacım vardı, ama o benim yanımda değildi; tüm bu olup bitenlerin üstesinden kendi başıma ve elbette modern tıp sayesinde gelmiştim.

Şöyle düşünmüştüm o zamanlar: Yaraların ve ağrıların geçmesi biyolojik bir olay; bunun tanrıyla veya Allah’la bir ilgisi yok; nasıl olsa zamanla iyileşiyorsun. Ergenliğim boyunca sorguladım bunu; hayatımı, inancımı ya da inançsızlığımı sorguladım. Bu konularda kitaplar okudum, bazı duygularıma anlam veremiyor, onları tanımlayamıyordum. Alevi bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm, fakat annem daha dindardı; bana zorla Kuran okuturdu, istemeye istemeye okurdum ben de. Ruhum daralırdı, okuduklarım bunaltırdı beni. 17 yaşındayken annemle babam ayrıldı, bir inanç karmaşasını da o dönemde yaşadım.

Şimdiye dek yaşadıklarımın ve yaşayacaklarımın tanrıyla bir ilgisi olmadığını anladım; ve olmayacaktı da. İnsan olarak hayatımızda acılar, seviçler muhakkak var ve var olacaklar.Yaşamlarımızı yaptığımız seçimlerle belirleriz, bilerek veya bilmeyerek. Ben fiziksel acılarım sayesinde ateist oldum; ilk kez sorgulamayı, araştırmayı bu sayede öğrendim; bilime ve modern tıbba hep inandım ve güvendim; ama hayatı ve evreni sorgulamak için başımıza böyle olayların gelmesi şart olmamalı.

Ben kalıpların dışına çıktım (kendi adıma) ve herkesin bunu denemesi gerektiğini düşünüyorum. Biliyorum ki bu hikaye ya da buna benzer hikayelerimiz hiç bitmeyecek. Siz de yazın sevgili dostlar. Yazamayanlara ve içindekileri kendine itiraf edemeyenlere ışık oluruz belki de.

Sevgiyle,

 Eda AYIKOL


Yeşim Akar

Aslında ateist olunmaz; ateist doğulur ve ben sadece default duruma geri döndüm.

Babannem yetiştirdi beni. Oldukça tutucu bir kadındı kendisi, yetiştiğim mahalle de öyle. İlkokuldan sonra beş sene boyunca her yaz Kuran kursuna gönderildim. İyi derecede Arapça Kuran okuyabiliyorum ve aslında işin başında bütün sorun da buradan kaynaklandı.

Evet, sorun Arapça Kuran okumakla başladı. Yasin suresinde  “ademe” ve “şeytana” kelimelerini okurken adem ve şeytandan bahsediyor diye düşünmüştüm. Ama elbette düşünmekle olmuyor, bilmek de gerek. Babaanneme ısrar ederek, Kuran’ın Türkçeye tercüme edilmiş halini aldırdım. Tam bir hayal kırıklığıydı! İnsanların, Kuran’da mal paylaşımının anlatıldığı ayetlerde ağladığını gördüm. Daha 9 yaşındaydım ve Türkçe Kuran’dan sadece güzel yerleri okumaya başladım; gerçekten tanrının güzel yanlarını anlatan kısımları yani.

Ama yine de benim için bütün sorun Kuran’ı Arapça okumaktaydı. Dualarımı Türkçe etmeye başladım; ve bir gün bunu gören babannem, Arapça dua etmem gerektiğini söyledi. Daha sevapmış... Arapça okumanın sevap olması kafama yatmadı, her şeye kadir bir tanrının sadece Arapçaya değer vermesi tuhaftı.

Büyüdükçe dinle ilgili gördüğüm kusurlar da arttı. 10 yaşımdayken, okul gezisiyle Ankara’daki MTA ve Doğa Tarihi müzesine gittik; ve dinozor kemiklerini ve diğer fosilleri görme fırsatım oldu. Ben Dinazorus çocuk dergisinin verdiği dinozor sabunlarını biriktirirken, karşımda devasa kemikleriyle bir T-rex yükseliyordu. Müze görevlisi, “65 milyon yıl önce..” diye başladı cümleye. Aslında bu söz o anda dikkatimi çekmemişti ve oldukça uzun bir süre de çekmeyecekti; yaz geldiğinde ve sekizinci hatimim için Kuran kursuna başlarken düştüler aklıma. Dünya Adem ve Havva için yaratılmışsa, dinozorlar neden vardı? Dünyanın yaşı, yaşam formları ve dinozorlar... Hayır. Hayvanlar bize hizmet için yaratılmış olamazdı.

Daha çok soru sormaya, daha çok irdelemeye başladım. Daha çok irdeledikçe, benim bu yaptığıma “şeytan vesvesesi” denmeye başlandı. “Evrim” kelimesini ilk lkez isede ve sadece 10 dakikalığına duydum. Bir anda ilgimi çekti. O zamanlar Tübitak adında, “gerçek” bir bilim kurulu vardı; Tübitak kaynaklarından evrimle ilgili yazıları okumaya başladım. Öğrendikçe merakım da artmaya başladı ve 1998 yılında, insanın genom haritasını öğrendiğimde, din kavramı benim için geçerliliğini tamamen yitirmişti. Elimde artık, masallardan fazlası vardı; ve bu gerçek bilginin hepsine birden bilim deniyordu.

O tarihten sonra kuantum fiziği, evrim kuramı, teorik fizik vb konularda bulabildiğim her kaynağı okumaya çalıştım. Richard Dawkins’in de yaptığı sıralamada söylediği gibi, “tanrı yüksek ihtimalle yok”tu; varsa da her şeye kadir bir tanrı olmaktan çok uzaktı.

Ne zaman ateist olduğumu biliyorum. Asıl mesele, ne zaman teist olduğumdu. Ben ne zaman teist olmuştum ki? Teizm için nasıl ispatlar sunulmuştu? Nasıl öğretilmişti bizlere? Tercih hakkını ne zaman bana tanımışlardı? Tanrıyı ne zaman sorgulattılar? İşte, koca bir hiç olan da buydu.

Benim fikrime göre, ateist olunmaz; ateist doğulur ve ben sadece default duruma geri dönmüş oldum. İtiraf etmem gerekirse bu, oldukça zor bir durum. Her şeyden önce insanlar benden korkuyorlar. Evet. Çok tuhaf. Korkuyorlar. Onların ahlaklarına sahip olmadığım için sanırım. Oysa ben üzerine düşünülmüş, tartışılmış bir entelektüel ahlaka sahibim. Bazı şeyler beyaz, bazı şeyler siyah. Önemli olan şu ki, arada kalan griler kesinlikle tartışarak sonuca bağlanmalı ve işin içine din girdiğinde bunu yapmak olanaksız. Yani aslında ben onlardan korkuyorum; yakıyorlar, öldürüyorlar ve vicdan azabı duymuyorlar. Sorgulanması gereken belki de şudur:  Onlar nasıl teist oldu?