Trans Geçiş Sürecine Genel Bakış

Trans Geçiş Sürecine Genel Bakış

01/09/2016

Birkaç aylık aradan sonra tekrar aranızdayım. İstedim ki, bu sefer çoğu insanın hakkında pek bilgi sahibi olmadığı ve epey merak edilen bir konuyu, yani trans geçiş sürecini ele alayım. Tabii ki, sadece tıbbi boyutuyla değil, biyopsikososyal (biyolojik, psikolojik, sosyal) ve hukuki boyutlarını da ele alacağım.

Trans geçiş süreci, bireyin kendi bedenine uyum sağlayacağı kadar, farklı şartlara ve ortamlara da uyum sağlayacağı bir süreçtir. Bundan dolayı, bir trans bireyin, trans geçiş sürecinde yaşadığı tecrübeleri tıbbi, biyolojik, psikolojik, sosyal, hukuki açıdan ve genel hatlarıyla bilmek faydalı olacaktır. Zira, her alan, doğrudan veya dolaylı şekilde, bir diğerini etkiliyor ve süreç, farklı alanların koordine şekilde ilerlemesini gerektirir. Mesela; bireyin sosyal durumu, psikolojik durumunu (veya tam tersi) doğrudan veya dolaylı şekilde etkiliyor.

Tıbbi, Biyolojik, Psikolojik Durum

Evvela, biyolojik olan cinsiyet (sex) ile biyolojik olmayan cinsiyet (gender) arasındaki farkı anlamamız gereklidir. Bu noktada, birazdan açıklayacağım gibi, transgender ve transseksüel kavramları ortak olarak kullanılsa da; transgender kavramı, daha çok transseksüellik kavramının yetersiz kaldığı durumlarda kullanılabiliyor. Yani transgender kavramı, daha çatı bir kavramdır, demek mümkün.

Transgender veya transseksüellik, bir cinsel kimliktir ve kişinin cinsel yöneliminden (homoseksüel, biseksüel, heteroseksüel, panseksüel, aseksüel, vd.) bağımsızdır. Yani kişi, kendini trans kadın (toplumsal cinsiyet stereotipinde “erkekten kadına transseksüel” diye bilinir) olarak tanımlayabilir; fakat bu durum, o bireyin heteroseksüel (karşı cinsiyete çekim duyan) olmasını gerektirmez. Trans kadın bir bireyin cinsel yönelimi -cinsel kimliğinden bağımsız olarak- biseksüel (hem kadınlara, hem de erkeklere çekim duyan) veya aseksüel (genellikle cinsel çekim duymayan) gibi farklı cinsel yönelimler olabilir. Özetle, bireyin cinsel kimliğini, cinsel yöneliminden ayırt etmemiz önemlidir.

Son zamanlarda, transseksüelliğin bir mental bozukluk olduğu fikri, bilim camiası tarafından terk edilmeye başlandı. Transseksüel/transgender bireylerin beyinlerinde ve genlerinde yapılan çalışmalar; bu bireylerde nöroanatomik, genetik, fizyolojik ve biyokimyasal farklılıklar olduğunu göstermiştir. Ayrıca transseksüelliğin hem genetik temelinin olduğu, hem de çevresel faktörlerden etkilendiği söyleniyor.

Biyolojik cinsiyet (sex), kişinin doğuştan getirdiği cinsel özelliklerin tamamına deniyor. Biyolojik cinsiyet özellikleriyle tanımlanan kimliğe de cinsiyet kimliği (sexual identity) denilmektedir. Dikkat edilmesi gereken nokta; cinsiyet kimliğinin (sex), cinsel kimlikle (gender) her zaman uyum içinde olmadığı/olması gerekmediğidir.

Biyolojik olmayan cinsiyet (gender) ise, kişinin biyolojik cinsiyet özelliklerinden bağımsızdır ve tanımı da buna göre yapılır. Biyolojik olmayan cinsiyet (gender); kültürel, dini, sosyal faktörler doğrultusunda tanımlanabilir; ancak biyolojik cinsiyetten kesinlikle bağımsız olmak zorunda da değildir. Biyolojik olmayan cinsiyetin (gender) Türkçe’deki karşılığı “cinsiyet” değil, “cinsel”dir. Biyolojik olmayan cinsiyet özelliklerine göre tanımlanan kimliğe de cinsel kimlik (gender identity) deniliyor. Bahsettiğim gibi; cinsel kimlik, cinsiyet kimliğinden tamamen bağımsız olmak zorunda değildir –zaten genel olarak ikisi arasında bir uyumluluk gözlemlenir.

Yani transgender/transseksüellik, kişinin cinsiyet kimliği (sex) ve cinsel kimliği (gender) arasındaki uyumsuzluktur. Kişinin beyan ettiği cinsel kimlik esastır, esas alınmalıdır. Hiçbir şekilde unutulmaması gereken nokta, transseksüellik için ameliyat olmanın zorunlu olmadığıdır. Kişi, kendini karşı cinsiyete ait hissediyorsa, aslında o kişi her zaman kendini ait hissettiği cinsiyettedir. Aktivistler olarak bunu belirtiyoruz. Yani bir trans kadının penisi olabilir, keza bir trans erkeğin de vajinası olabilir. Bu noktada, “İdeal trans şöyle olmalıdır”, “Ameliyatsız olana trans denmez” tarzında söylemler, sadece toplumsal cinsiyet stereotiplerine hizmet eder ve içi boş söylemlerdir. Önemli olan, bireylerin kendilerini nasıl tanımladıkları ve mutlu olup olmadıklarıdır. Ayrıca, transfobik ve homofobik temelli nefret suçlarının ve nefret cinayetlerinin temelinde de toplumsal cinsiyet sisteminin tekçi ve ahlakçı yapısının olduğu unutulmamalıdır.

Bu noktada, “İdeal trans şöyle olmalıdır”, “Ameliyatsız olana trans denmez” tarzında söylemler, sadece toplumsal cinsiyet stereotiplerine hizmet eder ve içi boş söylemlerdir. Önemli olan, bireylerin kendilerini nasıl tanımladıkları ve mutlu olup olmadıklarıdır.

Trans bireylerin çoğunda; toplumda, ailelerinde, arkadaş çevrelerinde, çalışma ortamlarında, sağlık hizmeti veren kurumlarda ve birçok yerde daha maruz kaldıkları kötü muamelelerden, izolasyon temelli davranışlardan dolayı, psikolojik rahatsızlıklar görülebiliyor; fakat bu psikolojik rahatsızlıklar, tekrar etmek gerekirse, trans bireylerin cinsel kimliklerinden dolayı meydana gelmiyor.

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin en son yayımladığı DSM-V’te (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı) transseksüellik, cinsel disfori olmaktan çıkartılmış ve transseksüellerin herhangi bir zihinsel (mental) hastalıkları olmadığı kabul edilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise, 2017’da yayımlaması beklenilen ICD-11’de (Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması) transseksüelliğin hastalık olarak değerlendirilmeyeceğini açıklamıştır.

Hukuki ve Sosyal Durum

Kanunlar, trans bireylerin geçiş sürecinde yaşadıkları, zorluklara daha fazla zorluk katmaktadır. Mevzuat, trans bireylerin bedenini üstünde hak sahibi konumdadır ve sürecin ilerlemesi için şartlar koşmaktadır. Yani trans geçiş süreci, hukuki açıdan hak ihlalleriyle doludur.

Trans geçiş süreci; psikiyatri kliniğinin ilgili birimince takip edilen, hormon kullanımı için yeterli görülmüş, hormon kullanımında sorun yaşamamış, gerçek yaşam deneyimleri olumlu olan ve terapistleri tarafından cerrahi operasyonlar için hazır olduğu düşünülen bireylere, takip edildiği klinik tarafından mahkemeye sunulmak üzere, bir rapor oluşturuluyor. Raporun sunulduğu mahkeme izniyle, genital (cinsel organlara yönelik) ameliyatlar gerçekleştirilir.

Mahkeme, bireyin transseksüel olduğuna yönelik kararı, Medeni Kanunun 40. Maddesi’ndeki şartlara göre verir. Medeni Kanunun 40. Maddesi’ne göre, trans geçiş sürecini hukuken başlatmak isteyen birey; 18 yaşını doldurmuş olmak ve bekâr olmak zorundadır. Eğer birey evliyse, boşanmak zorundadır. Bununla beraber; transseksüel yapıda olup, cinsiyet geçişinin ruh sağlığı açısından zorunlu olduğunu ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun olduğunu (kısır olduğunu) kanıtlayan, eğitim ve araştırma hastanelerinden alınmış resmî sağlık kurulu raporuyla belgelenmesi istenir. Bireyin isim değişikliği psikiyatri raporundan önce yapılabilse de; kimlik değişimi, rapor ve ameliyat sonrasında yapılıyor. Trans geçiş süreci, ortalama olarak 6 ay ila 2 yıl sürüyor.

TMK. Madde 40’ta belirtilen “üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunun belgelenmesi” şartı, açıkça bir insan hakkı ihlalidir. İnsan haklarına aykırı bir durumdur.

Konuyla ilgili, avukat Sinem Hun’un “Trans Geçiş Süreci ve Hukuka Genel Bir Bakış” başlıklı makalesinin bir bölümünü paylaşmayı, trans geçiş sürecinde yaşanan ve yaşanmakta olan hak ihlallerinin daha iyi anlaşılabilmesi açısından elzem görüyorum.

“Uygulamada ise geçiş süreçlerinin belli bir hukuki standarda kavuştuğunu söylemek mümkün değildir. Cinsiyet geçişi izin kararının niteliği, hükmü tesis eden hâkimin dünya görüşünden, davanın açıldığı yerin bir il veya ilçe olmasına kadar fark edebilmektedir. Hatta başvurucunun cinsiyet geçişinin kadından erkeğe ya da erkekten kadına olması dahi, kararları etkileyebilmektedir. Başvurucunun veya ailesinin nüfuzu ve/veya sosyal çevresinin de trans bireyin geçiş sürecini doğrudan etkileyebildiği bilgi dâhilindedir.

Yukarıda sözü edilen amir hüküm, Medeni Kanun’un 40. Maddesi’nin en “sorunlu” şartının “üreme yeteneğinden sürekli yoksunluk” olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu şartla, devlet; başvurucu trans bireyin erkekliğini veya kadınlığını tescil etmeden önce sterilizasyonunu ön koşul sayarak zürriyet hakkını gasp etmekte ve böylece, “gelecek nesilleri korumaktadır”. Dolayısıyla devlet, trans vatandaşını Anayasa ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi ve şartlarıyla da korunan iki haktan biri arasında seçim yapmaya zorlamaktadır: Başvurucu, ya o çok istediği mavi ya da pembe kimliğe “kavuşacak” ya da çocuk yapma ve üreme yeteneğini koruyacak; ancak “tanınmamış” kimliğiyle yaşamaya mecbur olup hayatının her alanındaki kaosa boyun eğecektir. İki hakkın birlikte ve aynı anda trans vatandaş tarafından kullanılması, devlet için mümkün değildir. Hâlbuki devletin bu uygulaması ve anlayışı, açıkça hem kanun önünde eşitlik ilkesinin hem de kişinin dokunulmaz ve devredilmez kişi hakkının kanun eliyle ihlalidir.”

Yine trans bireylerin hak ihlalleri yaşadıkları alanlardan biri de evliliktir. Medeni Kanunun 134. Maddesi’nde, bariz biçimde sadece kadın ve erkeğin evlenebileceğinden bahsediliyor. Bu demek oluyor ki, sadece heteroseksüel (kadın-erkek ilişkisi temelli) evlilikler yapılabilir. Medeni Kanun’un 134. Maddesi şöyledir:

Madde 134 - Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer, evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar.”

Anlaşılacağı üzere; kanun eliyle hak ihlalleri, hukuki alanda da trans bireylerin önüne çıkan ciddi bir engeldir. Trans bireyler, hayatın neredeyse her alanında ötekileştirilebiliyor, kötü muamelelere maruz kalabiliyor ve nefret cinayetlerine kurban gidebiliyor. Önceki makalemde (Ayrımcılığa Karşı Bize Yasa Lazım! – Ateist Dergi, Haziran 2016) bahsettiğim gibi, mevzuatta LGBTİ+’ler görmezden gelinmemelidir. Hem LGBTİ+’lerin geneline yönelik taleplerimiz ciddiye alınmalı, hem de trans geçiş sürecinde kanun eliyle gerçekleştirilen insan hakkı ihlallerine derhal son verilmelidir.

Gelecek sayılarda yeniden görüşmek ümidiyle, sevgiyle kalın.

Bedenimiz bizimdir. Ne yalnızız, ne yanlışız!

Önemli Duyurudur: Çok üzülerek söylemek zorundayım; bu cinayetin hiç gerçekleşmemesini isterdim… İstanbul’da yaşayan Hande Kader adlı trans kadın ve seks işçisi arkadaşımız, arabasına bindiği müşterileri tarafından yakılarak öldürüldü. Yaklaşık bir haftadır kayıptı, aramalar sonucunda cesedine ulaşıldı. Çok üzgünüz, öfkeliyiz, katillerini biliyoruz. Trans cinayetleri politiktir! Sessiz kalmayın, suça ortak olmayın.

Kaynakça ve İleri Okuma:

1- http://www.cetad.org.tr/news.aspx?detail=57

2- https://evrimseltip.org/2015/07/25/transgender-ve-transseksuelligin-evrimi-kokeni-ve-tibbi-durumu/

3- http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=16694

4- https://tr.wikipedia.org/wiki/Transseks%C3%BCellik