Ateizm Derneği IBKA Röportajı

Ateizm Derneği IBKA Röportajı

02/09/2016

Türkiye'de son zamanlarda gelişen olaylardan ötürü, IBKA (Uluslararası Dinsizler ve Ateistler Birliği) Danışma Konseyi üyesi Arzu Toker, IBKA’nın üyesi, Ateizm Derneği Başkanı Zehra Pala ile bir röportaj yaptı. Kendilerini ifade edebilecek olanaklarının pek olmadığını söyleyen Pala, “Türkiye´de durumlar öyle negatif gelişti ki, artık “ateistim” demek inanan insanlarda bir hakaret olarak algılanıyor. Ama biz ateistler sesimizi kısmıyoruz: “Biz de varız! Hiç bir ateist bundan sonra kendisini hakim önünde veya sokakta yalnız hissetmeyecek!” diyor.

Arzu Toker: Öncelikle, tanımayan okuyucularımız için derneğinizin kuruluşunu özetleyebilir misiniz?

Zehra Pala: Ateizm Derneği, Türkiye’nin, hatta neredeyse yakın doğunun, ilk ve tek resmi ateist derneği.  Nisan 2014´de derneğimizin kuruluşunu bütün kamuoyuna “Ateizm Derneği kuruldu. Artık hiç bir ateist mahkemelerde veya sokaklarda yalnız değil. Derneğimizi ziyarete gelin, bir bardak çaya ya da salyangoz yemeye bekleriz” şeklinde duyurduk.

Arzu Toker: Salyangozun Türk mutfağında pek sevilen bir besin maddesi olmadığını biliyoruz; yani bu davetiniz aslında biraz da provokasyon mu barındırıyordu?

Zehra Pala: Evet ve ben düşünce özgürlüğünün mizahı arttırdığını düşünüyorum. Biz, ünlü piyanist Fazıl Say ve ünlü gazeteci-yazar Sevan Nişanyan gibi birçok kişinin hakkında dava açılmasına yol açan TCK´nin bir maddesine tepki vermek ihtiyacı isteyen insanlar olarak, birbirimizi internet üzerinden bulduk. Bunun ardından, Türkiye´deki ateistlerin kendilerini hukuksal ve sosyal anlamda koruyabilecek bir organizasyonun aslında kaçınılmaz olduğunu gördük. İyi ki de, bunu görmüş ve derneğimizi kurmuşuz; zira Türkiye´de durumlar öyle negatif gelişti ki, artık “ateistim” demek inanan insanlarda bir hakaret olarak algılanıyor. Ama biz ateistler sesimizi kısmıyoruz: “Biz de varız! Hiç bir ateist bundan sonra kendisini hakim önünde veya sokakta yalnız hissetmeyecek!”

Arzu Toker: Türkiye’de son yaşanan olaylardan sonra dernekteki durum nasıl, biraz anlatır mısınız?

Zehra Pala: Derneğimiz bir şekilde normal durumunu korumaya çalışıyor. En çok da üyeler arası iletişimi ve birlik bilincini güçlendirmek ve dayanışma ve güvende olma duygularını vermeye ve pekiştirmeye çalışıyoruz.

Arzu Toker: Dernek başkanı olarak bu durum içinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Zehra Pala: Elbette ki, sorumluluklarım var. Ama bu huzursuz günlerde, kendimi büyük bir psikolojik baskı altında hissediyorum. Bence bu üyelerimize karşı hissettiğim duygusal bağdan da kaynaklanıyor. Kendimi kocaman bir ailenin başında gibi hissediyorum. Tabii ki, kimse benden bunu beklemiyor, ama ben yine de kendimi bu aileyi korumakla yükümlü hissediyorum. Bu benim için çok önemli. Baskıdan dolay resmi üye olmaktan çekinen birçok insan varken, bu tür korkularını aşıp derneğimize üye olup, elini taşın altına koyan insanlara saygım sonsuz. Sürekli “daha ne yapabiliriz?”, “sesimizi nasıl daha iyi duyurabiliriz” soruları düşüncelerimi şekillendiriyor. En büyük şansımız ise, gerek üyemiz gerekse üye olmadan derneğimiz için gönüllü olarak çalışanların enerji ve motivasyon dolu olması. Ama pratik yaşamda düşünce özgürlüğü maalesef henüz derneğimizi kapsamıyor.

Arzu Toker: Güncel olan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zehra Pala: Dernek olarak siyasi açıklamalar yapmıyoruz. Politikadan uzak bir dernek, ama şahsi olarak bu soruyu cevapsız bırakmak istemiyorum ve söyleyeceklerim derneğin değil, kendi şahsi görüşüm ve fikirlerimdir.

Üyelerimizin çoğu çocuklarının geleceği için endişeliler. Sadece onlar da değil; laik düşünen, non-teist olsun olmasın herkes, Türkiye´nin raydan çıkabileceği korkusuyla yaşıyor. Düşünce özgürlüğünün ikiyüzlü uygulandığı bu dönemde, bizim gibi insanlara olan baskı artıyor ve biz ve bizim gibiler aktif olarak susturulmaya çalışılıyor. Barlar basılıyor, ramazan ayında içki kullandıkları gerekçesiyle insanlar sokak ortasında dövülüyor. Bir şekilde kendisinden olmayanların sokaklarda kendilerini güvende hissetmemeleri için elinden gelen her şeyi yapan bir kitle var.

Cihangir´de yaşanan olaylardan sonra İngilizce bir basın açıklaması yayınladık, ama bu tabii yapılanlar için sadece bir örnek. Bence asıl sorun şu: LAİK bir ülkede, anayasası LAİK olan bir ülkede, bu insanlar bu özgüveni nereden alıyorlar? Demokrasi gerçekten herkes için EŞİT olarak işliyor mu? Yoksa bu insanlar “zaten bana bir şey olmaz” güvencesiyle mi bu şekilde davranıyorlar?

Arzu Toker: Herhangi bir kurumsal baskı hissediyor musunuz?

Zehra Pala: Okullarda artık, 4 gün okula gidilmesi ve bir gün de (Cuma günleri) cami ziyaretleri konuşuluyor... Non-teist olan ya da çocuklarına dini eğitim vermek istemeyen kişiler, sürekli savaş halindeler. Ancak maalesef bazıları “devlet bizi fişler mi acaba?”, “Öğretmenler çocuğumu sınıfta bırakır mı?”, “Ben işimi kaybeder miyim?” korkularını yaşıyorlar. Öyle bir psikoloji altına soktular ki insanları, konuşmaya, yazmaya korkar oldular. Bu sebeple derneğimiz çok önemli. İnsanlar derneğimize üye olmasalar da gelebiliyorlar. Kendileri gibi düşünen insanların varlıklarını görüp rahatlıkla sohbetlerini edebiliyorlar. Hukuksal sorun yaşadıklarında yanlarında olduğumuzu biliyorlar.

Arzu Toker: Bu hayli büyük bir baskı.

Zehra Pala: Evet. Bu olaylardan dolayı ya da ailevi baskıdan dolayı, zor durumda olan kişilere psikolojik destek de vermeye başladık. Artık uzman bir psikoloğumuz da ailemize katıldı. Fakat sorunlar bitmiyor tabii ki... Şimdi de pedagog arayışı içerisindeyiz ve bir oturum yapmayı planlıyoruz. İlkokula giden çocuklara din eğitimi verilirse olacağı bu elbette. Çocukların kafası karışıyor ve ailelerine sorular soruyorlar. “Namaz kılmıyorsun, sen şimdi cehenneme mi gideceksin?” gibi. Düşünsenize... Bu çocuk anne ya da babasına her baktığında bu psikolojiyi yaşıyor. Aileler çocuklarına ne cevap vereceklerini şaşırmış durumda. Onlara da destek olmak adına pedagojik bir seminer verme planımız var. Çocuklar bizim geleceğimiz.

Arzu Toker: Kendinizi nasıl koruyorsunuz?

Zehra Pala: Kişisel olarak bir korumam yok. Dernek olarak da herhangi bir korumamız yok. Ofisimiz küçücük zaten. Bir tane kapısı var. Penceremiz dahi yok. Maddi durumumuz ona el verdiği için tuttuğumuz bir ofis. Bir de herkes bize ofis vermek istemedi tabii... Ofisimizde panik butonumuz var. Ancak biri gelse biz ona bassak, ne olacak? Her etkinliğimizde mutlaka güvenlik talebinde bulunuyoruz. Emniyete dilekçemizi veriyoruz. Bugüne kadar Ankara'da olan toplantımız hariç herhangi bir koruma göremedik.

Arzu Toker: Bu aralar dernek olarak etkinlikler düzenleyebiliyor musunuz?

Zehra Pala: Bu ay içerisinde 3 etkinliğimizi iptal etmek zorunda kaldık. Ellerinde palalarla, silahlarla dolaşan insanların fotoğraf ve videolarını gördük. Birisi her ay yaptığımız Felsefi ve Psikolojik söyleşilerimizdi, diğeri her ay yaptığımız tanışma pikniğimizdi. Bir diğeri de her Çarşamba günü evsizlere çorba dağıttığımız gündü. Kimseyi sokakta bulmadık. Destekçilerimiz bizim için değerli. Canlarını tehlikeye atmak gibi bir düşüncemiz yok. Ancak Ağustos ayında Ankara'da bir tanışma pikniğimiz var. Onu iptal etmedik. Ben ve dernek yönetiminden bir arkadaşımla birlikte gideceğiz. Hukuki soruları olan insanlar var. Ankara'daki hukuk danışmanımız da orada olacak ve sorularını da cevaplayacağız. İnsanların şu an desteğe ve yalnız olmadıklarını bilmeye ihtiyaçları var. Talepleri olduğu için o etkinliği iptal etmedik.

Arzu Toker: Tehdit alıyor musunuz?

Zehra Pala: Almaz mıyız? İlk kurulduğumuz zamandan beri. Ciddi bir saldırı henüz olmadı. Ancak ciddi tehdit oldu. Eski başkanımız Tolga İnci'ye Şeriat Derneği başkanı, “video” çekimi sırasında Kur’an’dan bir ayeti söyleyerek tehdit etti. Dava açtık. Para cezasına çevrildi. Devlete cezasını ödemiştir.

Sonrasında ben çağrı merkezinde görevliyken bana hakaret edildi. Çağrı merkezimiz ses kaydı altında. İlk önce beni korumak amaçlı “Tek başına kadınsın. Seni tehlikeye atmasak da, dava açmasak mı acaba?” diye çok konuşuldu dernek yönetiminde. Biraz strese girmedim değil. Ancak sonra şunu düşündüm. “Böyle bir derneğin içerisindesin ve herkese korkmamalarını ve sessiz kalmamalarını söylerken korkmak sana yakışır mı?” Hemen açtık davayı. Şu an devam ediyor. Korkuyla hiç bir yere varamazsınız ve hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Cesur olmak gerek...

15 Temmuz olayları öncesinde yine çağrı merkezimizi arayıp, telefonu açan üyemiz Ferial'e “oraya gelip hepinizi tarayacağız” dedi. Ferial de sessiz kalacak bir üyemiz değil. Dava açılmasını uygun gördü. Açtık ve beklemedeyiz.

Arzu Toker: Üyelikten çıkanlar oluyor mu peki?

Zehra Pala: Hayır. Aksine üç yeni üyemiz katıldı aramıza. Bu bizi yüreklendiriyor. Var olsunlar!

Arzu Toker: Şu an yürümekte olan davalarınız var mi?

Zehra Pala: Evet. Az önce saydığım iki dava ve web sitemizin kapatılmasıyla alakalı Anayasa Mahkemesi'ne başvurumuz var. Web sitemizdeki forum kısmında, dinlerin peygamberleri ile alakalı bir tartışma başlatılmış. Bunu foruma üye olan kişilerden birisi yorum yapmış ve tartışma uzamış. Devlet bizi uyarmak ya da en kötü sadece forumu kapatmak yerine -ki uyarması yasal olan-, olduğu gibi web sitemizi kapattı. İnsanlar forumda dahi rahat konuşamıyorlar. Biz de sansürle forum olmaz dedik ve forum sayfamızı kapattık.

Devletin televizyonu olan TRT'deki bir açıklama için de, hem kendim hem dernek olarak dava açtık. “Namaz kılmayanlar hayvandır” gibi bir ifade kullanıldı. Bununla alakalı basın açıklamamız aşağıdaki linkte İngilizce olarak mevcut.

http://ateizmdernegi.org.tr/haber/disclosure-24-06-2016
http://ateizmdernegi.org/haber/basin-aciklamasi-24-06-16 (Türkçe hali)

Bunların haricinde üyelerimize açılan davalar da var. TCK 216/3 maddesi gereğince...

(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Hani şu, “bizlerin ifade özgürlüğünün” yok sayıldığı, ancak dini inancı olan kişilere bal kaymak gelen ve nereye çekseniz oynanacak bir kanun maddesi. Bizim hep aleyhimize işliyor nedense…

Bu madde şöyle der: “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Dolayısıyla siz bir din ile uyuşmadığınızı ve/veya sebeplerini yazdığınızda o kişi “benim duygularım incindi” şeklinde sizi susturabiliyor. Böyle bir ifadede bulunduğunuzda karşı taraf size küfür ederse “onu tahrik ettiğiniz” gerekçesi ile cezayı alan kişi yine de siz olabiliyorsunuz.

Bir kaç ay önce dikkatimizi çekti ki, davaların açıldığı kişilerin mahkeme kâğıtları kendi adreslerine değil, dernek adresimize geliyor.

Önemli soru: Siz bu insanların dernek üyesi olduğunu ve/veya dernek destekçisi olduğunu nereden biliyorsunuz? Bu kişilerin özellikle dernekten seçilmiş olması sadece bir “tesadüf” mü? Adres olarak hepsinin adresine gitmesi gereken mahkeme kâğıdı neden dernek adresine geliyor?

Cevap basit. Dernekle alakası olduğu bilindiği için bu insanlarla uğraşılıyor ve diğerlerine de gözdağı veriliyor. Dernek üyelerimiz susacak insanlar değiller. Bunun da bilinmesini isterim. Her zaman yanlarındayız. Artı olarak dernek üyesi olmasalar da hukuksal yardım isteyen non-teist/ateist kişiler de var. Dernek avukatımız hukuksal süreçlerinde kendilerine yardımcı oluyorlar.

Arzu Toker: Mayıs 2015´de Köln´de gerçekleştirdiğiniz buluşma toplantısında, Ateizm Derneği’nin dine karşı olmadığını söylemiştiniz.

Zehra Pala: Doğru. Aslında dinle bir alakamız yok. Asıl amacımız, ateistlere ve non-teistlere karşı olan ön yargıları ve yalan dolan bilgileri düzeltmek. Sürekli suçlanmak, karalanmak ve olduğundan farklı bir şekilde lanse edilmek gerçekten sinir bozucu. “Dinsizlerse kötüdürler, dinleri yoksa edep ve ahlakları da yoktur“ ya da “dinsizden her şey beklenir”… Bu hakaret ve aşağılamanın listesi uzadıkça uzuyor.  

Arzu Toker: Derneğiniz, inananlarla da diyalog arayışı içeresinde mi?

Zehra Pala: Evet, bilgilendirmek için. Geçen sene ben ve başkan yardımcımız Süleyman Karan ile birlikte İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne davet edildik. İlahiyat Fakültesi’nden öğretim üyesi Mustafa Tekin Bey etkinliğin sunuculuğunu yaptı ve etkinliğin çıkış noktası “bu insanlar hakkında, hep duyuyor ve bir şeyler bildiğimizi sanıyoruz ama bir de onlarla tanışmak istiyoruz“ idi. Bu çok da doğru bir yoldu. Salon tıka basa doluydu. Salona girip yerlerimizi alırken bize bakan bakışlar ile etkinlik sonu bize bakan bakışlar çok farklıydı. Sohbet sırasında bir iki ufak tefek zor anlar yaşandı ama Mustafa Bey’in sunuculuğu ve moderatörüğü harikaydı ve çok verimli bir sohbet ortamı yarattı. Seyircilerden biri sanırım etkinliği internetten canlı yayınlanmış. Bu paylaşıma sosyal medyada gelen yorumlar küfür ve hakaretlerle doluydu. Zaten bu çok sık yaşadığımız bir sorun.

Mustafa Bey etkinlikte bizim için beş güvenlik görevlisi ayarlamıştı. Bize ilk defa bir İlahiyat Fakültesi etkinliğinde güvenlik görevlilerinin olduğunu söylediler. Ama ilk defa da bir etkinliğe bu kadar yoğun katılım olmuştu.

Bizlere karşı olan yanlış bilgileri düzeltmek için davet edildiğimiz bütün etkinliklere katılmaya çalışıyoruz. Mesela her sene Nisan/Mayıs aylarında birçok “Yaşayan Kütüphane” etkinlikleri oluyor. Davet edildiğimiz “yaşayan kütüphanelere” ateist kitaplar olarak katılıyor ve katılımcıların bizlerle birebir sohbet etmelerini sağlıyoruz. Onlar soruyor biz cevaplıyoruz. Özellikle de başörtülü kadınlar, biz kitaplara çok ilgi gösteriyor. Hikâyelerimizi dinleyince ziyaretçilerin bakış açılarının değiştiğini görebiliyoruz. Bazıları bizlere telefon numaralarını veriyor veya bize sarılıyorlar sohbet sonunda. Herkes istediği şeye inanmakta ve düşünmekte özgür. Bu özgürlük bir insan hakkı. Önemli olan bu özgürlüğün başkalarına zarar vermemesi. Şu koca dünya hepimize yetemez mi?

Arzu Toker: Çok teşekkürler.

Zehra Pala: Bize yer verdiğiniz için hem dernek üyelerimiz hem de Türkiye'de yaşayan non-tesit/ateist bireyler adına teşekkür etmek isterim. Türkiye basını bizden vebalıymışız gibi uzak duruyor ve kendimizi ifade edebilecek bir olanağımız maalesef olmuyor...

Ateizm Derneği