Ben haklının haksızın peşinde değilim, gerçeğin, bilimin, iyiliğin peşindeyim. Hiçbir zaman kendimi kurtarmak uğruna bir yalanın peşinden gidemem. Eğer haksızsam, senin daha okumadığın Kur’an’ın dediği gibi “aşağılık maymun” olmaya razıyım.
Hayatta neden bu kadar acı var? dedim.
"Sınav" dedi.
Ne sınavı? dedim.
“Hepimiz bu dünyaya imtihana geldik, burada çekilen acıların hepsi birer sınav, Rabbimin adaleti şaşmaz, ne kadar acı çekersen cennetin kapıları o kadar aralanır. Bu dünyanın bir de öbür tarafı var" dedi.
İyi de ben bu sınava herhangi bir başvuru yaptığımı hatırlamıyorum ve dahil olmadığım bir sınava itiraz hakkı bile verilmeden sonucu geliyor ve cezası; ateşlerde cayır cayır yanmak… Kaldı ki kimse beni, 3 aylık bir bebeğin, öz babası tarafından tecavüz edilip öldürüldüğü bir sınava inandıramaz dedim.
“Cenab-ı Hak her şeyi önceden bilir, gücü her şeye yeter, Rabbim o zalimlerinin cezasını öbür dünyaya bırakmaz” dedi.
Her şeyi önceden gören yaratıcın Hitler'i yaratıp neden 50 milyon insanin ölümüne göz yumdu o zaman? Her şeye gücü yetense her yıl öldürülen milyonlarca bebeği neden kurtarmıyor? Zalimin cezasından bana ne, benim çocuğum öldükten sonra dedim. Ben de sözde şehit anası gibi " Rabbim onu bizden daha çok sevdi" mi diyeyim? O kadın sevmedi mi evladını? Senin Tanrı’nın çok mu ihtiyacı vardı o gencin sevgisine? Madem hepimiz onun kullarıydık, “Allah babanı bizden çok sevdi” diyerek avuttuğumuz çocuğa nasıl anlatacağız bunu?
“Ne yani şehitlik de mi kutsal değil senin için?”
Bilemiyorum şehitlik sakız gibi bir kavram oldu son günlerde. 3 sene önce terörist muamelesi gören, bugün şehit sayılıyor ya da tam tersi. Alman, Polonyalıyı öldürünce Polonyalı şehit oluyor da, Polonyalı Almanı öldürünce, Alman şehit olmuyor mu? Aslında ortada ne şehit var ne terörist. Devlet yetkililerinin hırsları ve şahsi çıkarları için kandırılan, sürgüne gönderilen, solan hayatlar var sadece… Devlet kafasına göre karar veriyor kim şehit kim değil.
“İnsanların inancına karşı neden bu kadar öfkelisin? İsteyen istediği dine inanmakta özgürdür!”
Elbette ki öyle “istersen krem peynire tap, bana ne”. Ama senin dinin, inanmayanı, korkularını aklıyla atlatıp inanmaktan vazgeçeni, eşcinseli öldürün diyor. Biraz öfkenin kimseye zararı yok, kadınları taşlamıyoruz sonuç olarak. Oruç tuttuğu için kimseyi dövmüyoruz sokak ortasında. Kurban bayramlarında minicik çocukların önünde hayvanları kesmiyoruz. Bunu “kan akıtmak” olarak adlandıran da biz değiliz.
“Dinimizde öyle şeyler yok uyduruyorsun!”
Uydurmuyorum kutsal kitabın diyor. Okudun mu sen bu kitabı?
“Okumadım ama İslam hoşgörü dinidir. Senin o okudukların uydurma ayetler falandır çeviri hatasıdır.”
... …
(Bunları duyduğum an, bunca zaman konuştuğum kişinin, savunduğu dinin kitabını bir kez olsun açıp okumadığını öğrenince, bir an diyecek sözüm kalmıyor...)
“Ne yani Tanrı yok mu? Etrafındaki mucizelere baksana, hepsi birer tesadüf mü?”
Tanrın var mıdır yok mudur bunu ispat edebilecek yetkinlikte değilim, belki de kimse değildir. Ama bildiğim bir şey varsa eğer, “o Tanrı” senin inandığın “Allah” değil.
“Nasıl yani, ne demek o?
Diyelim ki tanrısın (karşıdan boğuk bir ses; tövbe estağfurullah illa billa…) Evren, galaksi, gezegenler, milyarlarca yıldız, sonu olmayan bir boşluk… Bu yarattığın evrende dünya incir çekirdeği kadar, toz zerresi kadar yer kaplamıyor. Ve sen dünyanın zerre kadar yer kaplamayan çölüne birkaç yüzyıl arayla kitaplar gönderiyorsun. Ve diyorsun ki; “Muhammed’in evine izinsiz gitmeyin, yemeğinizi yedikten sonra vakitlice kalkın, kadınlarına perde arkasından bakın, O utanır söyleyemez ancak ben utanmam.” Cennet müjdeleyicisi olarak müminlere tomurcuk memeli huriler vaad ediyorsun. Ve ne hikmetse bildiğin tek dil Arapça. Köleliği kaldırmayan Tanrı mı olur?
“İslam’da kölelik yoktur. Peygamber efendimizin bizzat kendi kölesinin bile köleliğini kaldırmıştır” diyor…
Bak kendin söylüyorsun Peygamber efendimizin kölesi diye. Bir kişiyi azat ederek köleliği bitiremezsin, diyorum. Ve o dediğin kişiyi de biliyorum. Zeyd. Muhammed’in evlatlığıdır. Köleliğini kaldırmıştır. Zeyd’in karısına aşık olduktan sonra, eşsiz merhamet sahibi Tanrı’sı tarafından ayetler inmeye başlamıştır. Zeyd’i karısından boşatıp, kendisi evlenmiş ve tüm İslam âlemine evlatlığıyla evlenme serbestîsi getirmiştir.
(sonunda beklediğim şahane cümle kuruluyor.)
“Eğer sen haklıysan bir şey olmaz ama eğer ben haklıysam sen cehennem azabından kurtulamazsın.”
Ben haklının haksızın peşinde değilim, gerçeğin, bilimin, iyiliğin peşindeyim. Hiçbir zaman kendimi kurtarmak uğruna bir yalanın peşinden gidemem. Eğer haksızsam, senin daha okumadığın Kur’an’ın dediği gibi “aşağılık maymun” olmaya razıyım.